İslami Sohbet – Hayırlısı Böyle İmiş

İslami Sohbet

Bir gün, Hz. Ömer, çok sevdiği kardeşi Zeyd’in katili ile karşılaşır.
Göz göze geldiği, Ebu Meryem’e sorar:
– Kardeşim Zeyd’i sen mi öldürdün ?
Olaydan sonra İslam’a girip, hidayete ermiş olan Ebu Meryem;
– Evet, ama birazcık beni dinle, diyerek şu değerlendirmeyi yapar;
Allah iyi ki, benim elimle, Zeyd’e şehitlik rütbesi verdi ve iyi ki, onun eliyle beni cehenneme göndermedi.
Sonra devamında, söylemeye çalıştığını şöyle izah eder:
– Şayet Zeyd, orada beni öldürseydi, benim bir müşrik olarak ölmeme, ahirete imansız girmeme sebep olacaktı. Bundan kendisine de bir fayda gelmeyecekti. Halbuki, benim onu öldürmem ile, Allah, benim elimle ona şehitlik rütbesi verdi. Bana da, daha sonra iman nasip etmekle, müşrik olarak ölmekten ve dolayısıyla cehennem azabından kurtardı. Böylece hem Zeyd kazandı, hem ben kazandım.

Hz.Ömer, bu açıklama üzerine;
– Evet, der, bu değerlendirme gerçeğin ta kendisidir. Demek ki, hayırlısı böyleymiş…

 

@ Harbisin.Com – İslami Sohbet

beğendiyseniz paylaşın...Share on facebook
Facebook
Share on google
Google
Share on twitter
Twitter

İslami Sohbet – Hangisi Daha Ağır?

İslami Sohbet Siteleri

ebulvefaŞeyh Ebu’l-Vefa Hazretleri’ne, bir gün sohbet sırasında;
– Şehrimize, şu kadar ağırlıktaki kaldıran, şu kadar ağır yük taşıyan birisi geldi, diye bahsedilmişti.

Ebu’l-Vefa Hazretleri, bu sözü söyleyen talebelerine, şu mânidar karşılığı verdiler:

– O ağır yükleri kaldırmak kolay, fakat şu abdest ibriğini taşımak ondan çok daha zordur.

Gerçekten de bu söz, ibretli bir cevaptır. Ağır taş kaldırmada, ağır yük taşımada nefsin hazzı vardır. “Ne güçlü, ne kuvvetli adam” denilmesi, o kişiye lezzet ve zevk verir. Onun için, nefse kolay gelir. Ama abdest ibriğini taşımakta, nefsin hazzı ve lezzeti yoktur. Bilakis nefse muhalefet vardır. Bu yüzden de, o hafif ibrik, nefse, o ağır yüklerden yüklerden daha zor ve ağır gelir.

 

Ebu’l-Vefa Hz. Kimdir?

Asıl adı Mustafa, lakâbı Musliheddin’dir. “Ebû’l-Vefâ”, “İbnü’l-Vefâ”, “İbn-i Vefâ”, “Şeyh Vefâ” ve “Vefâzâde” gibi değişik adlarla anılmaktadır. Konya’da dünyaya gelen Şeyh Vefa’nın doğum tarihi bilinmemektedir. Babasının adı Ahmed Sadri’dir. Zeynîyye tarikatına mensup olup Fatih Sultan Mehmed Han ve Sultan II.Bâyezid devri şeyhlerindendir. Tasavvuf yoluna girmesi Edirne’de “Debbağlar İmamı” diye meşhur olan Şeyh Musliheddin Halife’ye bağlanmak suretiyle gerçekleşmiştir. Şeyhinin izni ve işareti ile Şeyh Abdüllatif Kudsî’ye bağlanmıştır. Daha sonra irşad için izin aldıktan sonra ilk olarak Karamanoğulları’nın idaresinde bulunan memleketi Konya’ya giderek burada faaliyet göstermiştir. Daha sonra Konya’dan İstanbul’a gitmiştir. Ancak hangi tarihde gittiği kesin olarak bilinmemektedir. Hac görevini ifa etmek amacı ile, Konya’dan Antalya’ya geçerek buradan bir gemiye binerek Mısır’a doğru yola koyulmuştur. Bindikleri gemi Rodos korsanları tarafından yakalanmış içindekilerle birlikte esir edilmiştir. Bu arada Şeyh Vefâ Hazretleri hiçbir harekette bulunmamış ve kaderine rıza göstererek kız kardeşi ile birlikte esirlere katılmıştır. Şeyh Vefâ’nın esir düştüğünü haber alan Karaman Emiri İbrahim Bey Rodos’a adam göndermiş ve fidye vererek Şeyh Vefâ’yı ve kız kardeşini esaretden kurtarmıştır. Bu olaydan sonra İstanbul’a dönen Vefâ Hazretleri halkı irşad ve ibadet ile meşgul olmuştur. Fatih Sultan Mehmed zamanında İstanbul’a gelmiş ve padişahın büyük yardım ve desteğini görmüştür. Sultan Mehmed Han onun için, daha sonra adına nisbetle “Vefâ” diye anılacak olan semte bir cami ve çifte hamam inşa ettirmiştir. Zühd ve takvası, tesirli vaazları ve irşad yolundaki başarıları sayesinde kısa zamanda namı her tarafa yayılmıştır. Musikî usul ve makamlarına göre tertiplediği, Evrad, Zikir ve ilâhiler pek meşhurdur. Ömrünün son yıllarında münzevî bir hayat yaşamayı tercih etmiştir. Kolay kolay dışarıya çıkmaz. Ziyarete gelenleri de büyüklerden dahi olsa istemezse kabul etmezdi. Arapça, Farsça ve Türkçe yazılmış bir çok şiir ve risâleleri vardır. Şiir ve yazıları derin manalı ve nükteli idi. Şeyh Vefâ Hazretleri 1491 yılında hakka yürümüştür.

ŞEYH VEFÂ TÜRBESİ
Şeyh Vefâ Camii’nin sol tarafındaki türbeye defnedilmiştir. Türbe dıştan 8,30 x 8,30 m boyutlarındadır. Duvarları 80 cm kalınlığındadır. Duvarlar üç sıra tuğla, bir sıra ince yontulu küfeki taşından örülmüştür. Türbenin üstü kiremit ile kaplıdır. Her cephede iki tane olmak üzere toplam sekiz tane pencere vardır. Abdülkadir Erdoğan’a göre türbede üç tane sanduka vardır. Ancak günümüzde toplam beş sanduka bulunmaktadır. Ortadaki sanduka Şeyh Vefâ Hazretlerine aittir. Sandukasının başında Alî Paşa’nın kızı Selma Hanım tarafından yazılmış bir levha bulunmakta idi. Levhada şunlar yazılıydı;
Muktedâ-yi ehl-i ma’nâ Musliheddîn Bû’l-Vefâ
A’yün-i uşşâka hâk-i merkâdıdır tûtiyâ
H.1297 (M.1879)
Türkçe açıklaması:
Musliheddîn Ebû’l-Vefâ, ma’nâ ehlinin, evliyânın uyduğu kimsedir.
Mezarının toprağı, âşıkların gözlerine sürmedir.

@ Harbisin.Com – İslami Sohbet, İslami Chat, İslami Sohbet Siteleri,

beğendiyseniz paylaşın...Share on facebook
Facebook
Share on google
Google
Share on twitter
Twitter

İslami Sohbet Siteleri – Hz. Süleyman Ve Kanadı Kırık Kuş

kusHz. Süleyman zamanında bir kuş, kanadını bir sofînin kırdığından şikâyet ile Hz. Süleyman’a gelmiş. Hz. Süleyman da o kuşun şikâyetçi olduğu sofîyi huzuruna getirtip sormuş:

— Bak, bu kuş senden şikâyetçi. Niye bu kuşun kanadını kırdın?

Sofî cevap vermiş:

— Sultanım, Allah bu mahlûkatı bizim emrimize musahhar kılmıştır. Ben bu kuşu avlamak istedim, önce kaçmadı. Yanına kadar gittim, yine kaçmadı. Ben de bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım. Tam yakalayacakken kaçmaya çalıştı. O esnada da kanadını incittim. Ona kaçması için fırsat verdim, fakat o bekledi. Adeta “Gel beni tut, ne istiyorsan yap,” dedi.

Bunun üzerine Hz. Süleyman kuşa hitaben demiş ki:

— Bak, bu adam da haklı. Sen niye kaçmadın? O sana sinsice yaklaşmamış. Neticede sen hakkını savunabilirdin. Kaçıp kurtulabilirdin. Şimdi kolum kanadım kırıldı diye şikâyet ediyorsun.

Kuş, Hz. Süleyman’a şöyle cevap vermiş:

— Efendim, ben onu sofî kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. Avcı olsaydı o zaman hemen kaçardım. Fakat bundan bana zarar gelmez diye öylece bekledim.

Hz. Süleyman bu savunmayı beğenmiş ve kuşu da haklı bulmuş. Kısasın yerine gelmesi için:

— Kuş haklı. Hemen bu sofînin kolunu kırın, diye emretmiş.

Kuş o anda:

— Efendim, böyle yapmayın! diye feryad etmeye başlamış.

— Ne yapayım?

diye sormuş Hz. Süleyman.

— Efendim, bunun kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapmaya kalkar.

Bu söz üzerine Hz. Süleyman:

— Peki, ne yapalım? diye sormuş tekrar.

Kuş bu sefer şöyle cevap vermiş:

— Siz bunu sofî kıyafetinden, libasından sıyırın! Sıyırın ki benim gibi kuşlar aldanmasın!

 

@ Harbisin.Com – İslami Sohbet Siteleri

beğendiyseniz paylaşın...Share on facebook
Facebook
Share on google
Google
Share on twitter
Twitter

İslami Sohbet – Duanın Kabul Olmasının Şartları

İslami Sohbet

Horasan emiri olan Yakub Bin. Leys hastalanır. Doktorlar hastalığını tedavi etmekten aciz kalırlar. Kendisine:

– “Burda salihlerden Sehl b. Abdullah adında birisi vardır. Onu cağırıp buraya getirtirsen ve sana dua ederse iyileşirsin derler. Bunun üzerine o da:

– “Onu mutlaka getirmem lazım” der. Gerçekten yanına geldiği vakit ona:

– “Beni bu hastalıktan kurtarması için Allah a dua et” der. Sehl b. Abdullah:

– “Ben senin için nasıl dua edeyim ki, sen zulumle hükmediyorsun” der.

Bunun üzerine Yakub Bin Leys, tevbe eder, zulümle hükmetmekten vazgeçer. Halkına güzel ve adalatle muamele etmeye başlar ve bütün mahkumları salıverir. Bunun üzerine Sehl iyileşmesi için Allah a şu duada bulunur:

Ey Allah ım! Ona maşiyetin zilletini gösterdiğin gibi taatin da izzetini göster. Ona şifalar ihsan et, hastalığından onu kurtar.”

Yakub Bin. Leys sanki ipten çözülmüş gibi o anda iyileşip yerinden kalkar. Sonra Sehl b. Abdullah a bir çok mal teklif eder, kabul etmesi için ricada bulunur. Fakat Sehl b. Abdullah malı almaktan kaçınır ve memleketine döner.

Yolda giderken kendisine;

– “Keşke emirin verdiği malı alıp fakirlere dağıtmış olsaydın” derler. O sırada yere bakar, yerdeki küçük taşlar cevher olur. Bütün fakirlere:

– “İstediğiniz kadar alın. Bu gibisi kendisine verilen, Yakup b. Leys in malına muhtaç olur mu ” der. Fakirler:

– “Bizi muaheze* etme” diye ricada bulunurlar.

*muaheze etmek = kınamak, ayıplamak

 

@ Harbisin.Com – İslami Sohbetİslami Sohbet Odaları, İslami Sohbet Siteleri

beğendiyseniz paylaşın...Share on facebook
Facebook
Share on google
Google
Share on twitter
Twitter

İslami Sohbet – İzzeti Nefis Sahibi Bir Zat

İslami Sohbet

İzzeti Nefis Sahibi Bir Zat olan Emir İmar b. Hamza,  Melik Mansur un yanına gelir. Mansur onu yanına oturtur. O gün Halife’nin, mazlumların şikayetlerini dinlediği bir gün idi.

İçlerinden bir adam ayağa kalkıp, yüksek sesle:

– “Ey Müminlerin emiri! Ben mazlum bir adamım” der. Mansur:

– “Sana kim zulmetti ” diye sorar. Adam:

– “Bana zulmeden imar b. Hamza dır. Bu benim tarlamı aldı” der.

Mansur, İmar b. Hamza ya hitab ederek, yerinden kalkmasını ve hasmı ile hesaplaşmasını emreder. Bunun üzerine, İmar b. Hamza:

– “Ey müminlerin emiri! Eğer tarla onun ise, ben ondan şikayetçi olmam, eğer benim ise, ben tarlayı ona hibe ettim. Tarla için, müminlerin emirinin bana ikram etmiş olduğu yerimden kalkmam” der.

Mecliste bulunanlar, İmar b Hamza’ nın bu alicenaplığına taaccüp ederler.

 

@ Harbisin. Com – İslami Sohbet, İslami Sohbet Odaları, İslami Sohbet Siteleri

beğendiyseniz paylaşın...Share on facebook
Facebook
Share on google
Google
Share on twitter
Twitter